Please scroll down for English version
Üç yılı aşkın süredir Prag’da yaşıyoruz. Her yaz, arabamıza atlayıp çevre ülkeleri keşfetmek bir alışkanlık haline geldi. Bu geziler, birkaç günlük kısa tatillerden ziyade, en az bir hafta süren ve birkaç ülkeyi kapsayan uzun yolculuklar oluyor. Kendi aracımızla seyahat ederek, kamp alanlarında kendi çadırımızda konaklamayı tercih ediyoruz.
Burada kamp kültürü ve karavanla seyahat oldukça yaygın bir yaşam tarzı; fakat henüz bir karavanımız yok. Son seyahatimizden sonra, bir karavan yatırımı yapmalı mıyız diye düşünmeye başladık. Artılarını ve eksilerini tartışarak bir karara varmaya çalışıyoruz. En büyük dezavantaj, yılda sadece birkaç hafta kullanabileceğimiz bir araç için yatırım yaparak geri kalan zamanda sabit maliyetlere katlanarak onu en iyi durumda tutma zorunluluğu. Ancak, karavanla seyahat etmenin özgürlüğü ve konforu da göz ardı edilemez.
2023 yazında, yıllardır hayalini kurduğumuz ilk road trip maceramıza nihayet başladık. Bu arada, “road trip” kavramına Türkçe bir karşılık bulmak için uzun süre düşündüm, ama bunun kadar iyi bir anlamı taşıyacak bir kelime bulamadım. Uzun yol seyahati, kara yolculuğu, araba ile seyahat gibi karşılıklar görsem de bunlar bana tam olarak doğru gelmedi. Bu yüzden, tüm yazı boyunca bu kavramı veya seyahat kelimesini kullanacağım. Ne de olsa, dilimize Fransızcadan 5400’ün üzerinde kelime geçmiş; bu da İngilizceden geçse ne olur ki? 🙂 Neyse, asıl hikayemize dönelim.
2023 yazında çıktığımız bu yolculuk, tam 8 gün sürdü. Rotamız, Prag’dan başlayarak Linz, Salzburg, Hallstatt, Bled, Bohinj, Ljubljana, Zadar, Split, Dubrovnik, Mostar, Saraybosna, Budapeşte, Bratislava ve tekrar Prag’a dönerek tamamlandı. Yolculuğun en büyüleyici yanı, her şehri doya doya gezmemizdi. Slovenya’nın muhteşem göllerinde yüzmenin keyfi, güneye indikçe Hırvatistan sahillerindeki lezzetli yemekler, Bosna Hersek’in muhteşem doğası ve mutfağı ve Zadar’a yaklaştığımızda denizi gördüğümüz o ilk an, bu yolculuğu unutulmaz kıldı. Yılın 9 ayı soğuk olan ve güneşi nadiren gördüğümüz Prag’dan sonra bu seyahat bize inanılmaz iyi gelmişti.
Bu, kendi otomobilimizle çadırda kalarak yaptığımız ilk road trip idi. Seyahate çıkmadan önce, bazı teknik konularda konuştuğum kişiler hep olumsuz bir yaklaşımla karşılık veriyordu. Yakıt maliyetinin yüksek olacağını, çadırda konaklamanın zor ve yorucu olacağını söylüyorlardı. Ancak böyle bir macerayı planlarken, tek yapmanız gereken kulaklarınızı tüm bu olumsuz seslere kapayıp kendi bildiğinizi yapmaktır. Çünkü gerçekten, kervan yolda düzülüyor ve yolda öğrenmek gibisi de olmuyor.
İlk road trip maceramızı başarıyla tamamladığımız için, artık bir sonrakini planlamak zamanı gelmişti. Bu sefer, öncekine göre daha kolay olacaktı. Çevremizdeki insanlardan aldığımız yorumlar ve sorular doğrultusunda böyle bir yazı yazmanın gerekli olduğunu düşündüm.
En sık gelen ve en çok merak edilen soru, “Gideceğiniz şehirlere ve rotaya nasıl karar veriyorsunuz?” idi. Bazen espriyle karışık, haritayı açıp yakınlık ve rotanın üzerinde olmasına göre gideceğimiz şehirleri seçiyoruz. Ancak bazı şehirlere dair özel hikayelerimiz veya gerçekleştirmek istediğimiz hayallerimiz oluyor. Bu, bir şehirde ünlü bir tarihi eseri görmek olabileceği gibi, başka bir şehirde o yere özgü bir yemeği tatmak, bazı bölgelerde ise yerel bir içkiyi denemek veya denize girmek gibi deneyimler olabiliyor.
İlk seyahatimizde Doğu Avrupa’yı, ikinci yolculuğumuzda ise Güney Avrupa’nın güzelliklerini keşfettik. Avusturya, İsviçre, Fransa’nın güneyi ve İtalya’nın kuzeybatısına uzanan bu macerada, Prag’dan yola çıkarak önce Münih’e gittik. Ardından Innsbruck’a doğru yola çıktık ve bu şehirde geçirdiğimiz zaman, hayatımızda gördüğümüz en etkileyici kamp alanlarından birinde konaklamamızla taçlandı. Innsbruck’un yakınlarındaki Liechtenstein yolu üzerindeki bu kamp alanı, Avusturya Alpleri’nin muazzam manzarasına sahipti. Çadırımızı kurarken doğanın kucağında, ciğerlerimize kadar işleyen temiz hava eşliğinde dinlenmenin keyfini yaşadık. Elbette, gece çıkan fırtına ve yağmurun altında uyumanın verdiği bir keyif olduğu kadar, bazen ürkütücü bir yanı da vardı.
Ertesi gün Liechtenstein’a gittik; küçücük bir ülke olan Liechtenstein’in Vaduz şehrinde ünlü ve turistik bir sokağı gezmek dışında pek fazla vakit geçiremedik. Bir sonraki durağımız İsviçre’nin Zürich şehri oldu. Zürich’ten Basel’e geçip orayı da gezdikten sonra, Lausanne yolu üzerindeki bir kamp alanında geceyi geçirdik. Sabah önce Lausanne’ı, ardından Cenevre’yi gezerek, nihayet Lyon’a ulaştık. Bu şekilde İsviçre’yi tamamlayıp Fransa’ya giriş yapmış olduk.
Lyon gezisi sonrasında Bordeaux’ya gitme konusunda biraz endişemiz vardı. Lyon’dan Bordeaux’ya yaklaşık 6 saatlik bir yolculuk yaparak, ülkenin batı ucundaki okyanus kıyısına ulaşmak planımızdaydı. Ancak sabahın erken saatlerinde yola çıkarak Bordeaux’ya ulaştık ve iyi ki gitmişiz dedigimiz sehirlerden biri oldu. Bordeaux şaraplarıyla dolu bagajımızla Toulouse’a doğru yola çıktık. Toulouse’u gezdikten sonra Montpellier yolu üzerindeki bir kamp alanında konakladık ve sabah şehre giriş yaptık.
Aynı gün Marseille’i gezip denizin tadını çıkardıktan sonra, diger gun Toulon, Cannes, Nice ve Monaco’yu ziyaret ettik. İtalya sınırlarına geçtikten sonra yol üzerinde bir kamp alanında dinlendik. Ertesi sabah önce Cenova’yı, sonra Torino’yu gezip, Milano yakınlarındaki bir kamp alanında konakladık. Milano’yu gezip Como Gölü’nde yüzmek, planlarımız arasındaydı. Diğer gün Como’da yüzmenin ardından tekrar yola çıkarak, İsviçre’nin Schwyz bölgesinde bir göl kenarında kamp yaptık. Burası da Avusturya gibi tamamen kartpostallık bir manzaraya sahipti. Her yönüyle mükemmel bir manzarayı gözler önüne seriyordu. Güneşin doğuşu ve batışı, bence ayrı bir seremoniyi hak ediyordu.
Yine sabah erken saatlerde yola çıkarak güneşin doğuşunu izleyerek Stuttgart’a doğru sürdük. İlk durağımız Tübingen, ardından Esslingen ve kısa bir Stuttgart turu oldu. Daha sonra Nürnberg’i de gezerek, Prag’a geri döndük ve 9 gün süren bu seyahatimizi tamamladık. Almanya’nın Tübingen ve Nürnberg şehirlerini görmeden önce, bu yerlerin benim için pek bir anlam ifade etmediğini düşünmüştüm. Ancak bu şehirleri gezdikten sonra doğanın ne kadar iyi korunduğunu ve insanların yaşadıkları yerlerden bu kadar keyif aldıklarını görmek beni çok şaşırttı ve etkiledi. Muhtemelen bu bölgelere tekrar tekrar geleceğim.
Almanya’nın bir diğer cazibesi ise, kaliteli Türk yemeklerini bulabilme imkanı. Prag’da yaşarken en iyi Türk yemeklerini sadece evde yiyebiliyor olmak, dışarıda bu seçeneklerin oldukça kısıtlı olması, bu konuda Almanya’nın sunduğu zenginliklerin ne kadar değerli olduğunu fark etmemi sağladı.
Bir sonraki seyahatimizde ya bütün İtalya’yı gezeceğiz ya da İskandinavya turu yapacağız. Bu plan kulağa biraz ürkütücü gelebilir, ancak yola çıktıktan sonra gerisi kendiliğinden geliyor. Şimdi, gelen sorulara tek tek yanıt vererek devam edelim.
Aynı gün içinde bu kadar çok yeri nasıl geziyorsunuz, sehirlerden sadece bir kahve içip ayrılıyor musunuz?
Sabah en geç 5:30 veya 6:00’da yola çıkıyoruz. Bunun için konakladığımız yere akşamdan çıkış saatimizi bildiriyoruz ki sabah yola erken çıkmakta sorun yaşamayalım; çünkü bazı kamp alanlarında sabah 7 veya 8’den önce araç gürültüsü olmasın diye kamp alanından çıkmanıza izin vermiyorlar. Gün içerisinde en fazla üç şehir geziyoruz ve şehirler arasında ortalama 2-3 saat sürüş mesafesi olduğu için sabah erkenden bir şehri, öğle saatlerinde diğerini, akşama doğru da son şehri gezebiliyoruz. Bordeaux, Zürih ve Milano gibi büyük şehirlerin listemizde olduğu günlerde ise, gün içinde sadece iki şehir gezmeyi tercih ediyoruz.
Gezdiğimiz şehirlerde tarihi ve turistik yerleri keşfediyor, görülmesi gereken noktaları ziyaret ediyoruz. Belki bir yemek ya da kahve molası vererek yolumuza devam ediyoruz. Ayrıca, müze gezmeyi pek sevmediğim için (muhtemelen sadece Louvre ve Barselona’da bir müze gezmişimdir) bu da bize zaman kazandırıyor.
Her günü akşam en geç 20:00- 21:00 saatlerinde bitirip konaklayacağımız kamp alanına varıyor, çadırımızı kurup, duş alıp dinlenmeye çekiliyoruz.
Konaklama yerlerini nasıl seciyorsunuz, onceden ayarlıyor musunuz ?
Gün batımına doğru Google Maps’e “camping” yazarak yolumuz üzerindeki birkaç kamp alanını seçip bunlardan birine gidiyoruz. Eğer yer varsa ve fiyatı bütçemize uygunsa orada konaklıyoruz.
Hiçbir konaklamada sorun yaşamadık; yalnızca, akşam saat sekiz veya dokuzdan sonra resepsiyonlar kapalı olduğu için bu saatten önce varmakta fayda var. Biz, çoğunlukla bu saatlerden sonra gitmemize rağmen, oradaki telefondan birine ulaşarak konaklama yapabildik.
Duş ve temizlik işini nasıl hallediyordunuz?
Avrupa’da wild camping yapma olanağı yok. Yani, kafanıza göre gidip yol kenarına ya da ormana çadır kurup aracınızı park edemiyorsunuz. Bu nedenle, yazımın başında da belirttiğim gibi, burada kamp alanları oldukça yaygın. Kamp alanlarında duş, tuvalet, çamaşır makineleri, bulaşık yıkama yerleri, elektrik gibi tüm olanaklar mevcut. Bu alanlarda konaklayınca duşunuzu alabiliyor, bazı yerlerde kendi restoranlarında akşam yemeği bile yiyebiliyorsunuz. Konakladığımız bazı kamp alanlarının tuvalet ve banyoları, kaldığımız pek çok otelden çok daha temiz ve hijyenikti.
O kadar uzun sure araç kullanmak zor olmuyor mu ?
İki gün dışında, genellikle gün içinde maksimum yedi saat araç kullanıyordum. Road trip kavramı, yolda olmak ve sürerken çevreyi izlemek değil midir? Sürüş yaptıgım zamanlar tam anlamıyla bana terapi gibi geliyordu; araç kullanmayı bilen ve sevenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Radyoda iyi bir müzik veya podcast eşliğinde, mükemmel manzaraların tadını çıkararak araç kullanmak, başka şeylerle pek de değişilmez. Bu nedenle, seyahatin son akşamı dışında hava karardığında araç kullanıp yolda olmadık.
Her ülkenin trafik kuralları ve yolları farklı olabiliyor; bu zor olmuyor mu?
Trafik kuralları neredeyse her yerde aynı; sadece bulunduğunuz ülkeye ve şehre göre küçük farklılıklar olabiliyor. İsviçre’de araba kullanmak ile İtalya’da kullanmak arasında büyük bir fark var. Ancak, araç kullanmayı İstanbul sokaklarında öğrenmiş biri olarak, diğer kuralların hiçbiri size zor gelmeyecektir; sadece dikkatli olmanız ve kurallara güvenmeniz gerekiyor. Almanya ve Fransa dışında neredeyse tüm seyahat boyunca 110 km/saat sınırını geçmedim; Fransa’da maksimum limit 130 km/saat, Almanya’da ise bazı yollarda sınır yok. Arada maksimum 140 veya 150 km/saat hız yaptım, ama çok nadiren.
Çadırda kalarak nasıl dinlenebiliyorsunuz, konforlu oluyor mu?
Konforlu değil, fakat rahat. Konfor arıyorsanız, road trip, karavan ve çadır sizin için uygun olmayabilir. Dinlenmeniz için gerekli her şey mevcut. Çadırımız üç kişinin sığabileceği genişlikte ve iki kişilik bir şişme yatağımız var. Şişme yatak ve tulum/battaniye ile ev konforunda olmasa da oldukça rahat bir uyku çekebiliyorsunuz. Temiz havada uyuduğunuz için sabah erken saatlerde dinlenmiş ve zinde bir şekilde uyanabiliyorsunuz.
Konaklama alanları güvenli mi ?
Bazı evlerden bile daha güvenli. Çoğu konaklama alanında giriş çıkışlar kontrollü yapılıyor ve kapılar belirli saatlerden sonra kapanıyor. Kapatılmayan veya kapısı olmayan yerler de mevcut. Ancak, alandaki herkes ya çadırı ile ya da karavanı ile konaklıyor; herkes orada bir ev ortamı kurmuş ve keyif yapıyor. Bu ortamda onlardan biri oluyorsunuz ve konaklamanızı rahat ve güvenli bir şekilde sürdürebiliyorsunuz.
Çok pahalı değil miydi araba ile tüm ülkeleri gezmek?
Bu kadar yeri başka türlü gezseydik, daha pahalı olurdu ya da gezemezdik. Konaklamamızı kamp alanlarında yaptığımız için, otelde konaklamaya göre en az %60 daha ucuza konaklıyorduk. Yeme ve içme konusunda da daha dikkatli davrandık; her istediğimizde normal bir restoranda yemek yemedik, bu konuda iyi bütçeler yaptık. Mesela uzun bir yol üzerinde McDonald’s keyfini pek çok şeyde bulamazsınız, bizden söylemesi 🙂 Harcamalarımızın en büyük kalemi yakıt ve yol ücretleri oldu. Araç uzun yolda çok yakmadığı için yaklaşık 7 depo yakıt kullandık. Fransa ve İtalya’daki yolların geçiş ücretleri can yakabiliyor; düz bir yolda 2 saat sürdükten sonra 20-30 EUR ödeme yapınca, neden bu kadar keyif aldığınızı anlıyorsunuz 🙂
Bu seyahatin sizin icin ‘EN’leri neydi ?
- İtalya’da sabah saatlerinde yaptığımız kahve ve kruvasan keyfi: Kahve konusunda gerçekten çok iyiler. La Marzocco kahve makinesinin başında çalışan birini izlemek, araba kullanmaktan sonra en çok keyif aldığım şeylerden biriydi. 🙂
- Bordeaux: Çok güzel bir şehir, tekrar tekrar gidilip sokaklarında kaybolunası bir yer. Mimarisinden ziyade insanlardaki rahatlık, insana bir Akdeniz’de olma havası veriyor.
- Côte d’Azur: Fransa’nın güneydoğusunda, Akdeniz bölgesinde ünlü plajları ve lüks tatil şehirleri ile bilinen bir bölge. Nice, Cannes, Saint-Tropez, Monaco (sehir devleti/prenslik) bunlardan bazıları. Bölgenin denizi oldukça güzel, hem de ücretsiz 🙂 ; istediğiniz bir plajdan denize girebiliyorsunuz.
- Zürich: Daha önce iş için geldiğim bu şehir, bu defa beni büyüledi; ileride bir gün burada yaşamak isterim.
- Tübingen ve Nürnberg: Bundan sonra Almanya denilince aklıma ilk olarak bu iki şehir gelecek.
- Avusturya’dan Liechtenstein’a geçerken gördüğümüz coğrafya, yağmur ve sis: Çok küçükken Hopa’daki köyde yaşadığım hava durumunun neredeyse aynısıydı. Hem de sisin arkasından hayvanların cingirak seslerini duyabiliyordum. Bir yerde durup karşı tepedeki hayvanları izlerken yağmurun altında o sesi dinledim.
Bir road trip hikayesini de bu şekilde, onlarca anı ve yüzlerce fotoğrafla noktaladık. Eve dönerken bir yanda yorucu bir seyahati tamamlamış olmanın mutluluğu, diğer yanda ise tatilin bitişiyle eve dönüşün verdiği burukluk var içimizde. Her şeye rağmen tatil güzeldir, seyahat etmek güzeldir.
Yolda olmak terapidir.
Bir sonrakinde görüşmek üzere…
ENGLISH VERSION
We have been living in Prague for over three years now. Every summer, it has become a tradition to hop into our car and explore the surrounding countries. These trips are not just short holidays of a few days, but long journeys lasting at least a week and covering several countries. We prefer to travel in our own vehicle and camp in our own tent at campgrounds. Camping culture and traveling by caravan is quite a common lifestyle here; however, we do not yet have a caravan. After our last trip, we started to consider whether we should invest in a caravan. We are trying to reach a decision by discussing its pros and cons. The biggest disadvantage is investing in a vehicle that we can use for only a few weeks a year and having to bear the fixed costs to keep it in the best condition for the rest of the time. However, the freedom and comfort of traveling by caravan cannot be ignored.
In the summer of 2023, we finally embarked on our first road trip adventure, which we had been dreaming of for years. The journey lasted exactly 8 days. Our route started from Prague and was completed by passing through Linz, Salzburg, Hallstatt, Bled, Bohinj, Ljubljana, Zadar, Split, Dubrovnik, Mostar, Sarajevo, Budapest, Bratislava, and then back to Prague. The most enchanting aspect of the journey was being able to explore each city to the fullest. Swimming in the magnificent lakes of Slovenia, enjoying the delicious food on the Croatian coast as we headed south, the wonderful nature and cuisine of Bosnia and Herzegovina, and that first moment we saw the sea approaching Zadar made this journey unforgettable. After spending nine months of the year in Prague, where it is cold and we rarely see the sun, this trip did us a world of good. This was our first road trip staying in a tent with our own car. Before we set off on the trip, people I spoke with about some technical issues responded with a negative approach. They said fuel costs would be high and staying in a tent would be difficult and exhausting. But when planning such an adventure, the only thing you need to do is to close your ears to all these negative voices and do what you know. Because really, things come together on the road, and there’s nothing like learning while traveling. Since we successfully completed our first road trip adventure, it was now time to plan the next one. This time it would be easier than the previous one. Based on the feedback and questions we received from people around us, I thought it was necessary to write such an article.
The most frequently asked and most curious question was, “How do you decide on the cities and route you will go to?” Sometimes, jokingly, we open the map and choose the cities based on proximity and being on the route. However, we have special stories or dreams that we want to fulfill in some cities. This could be seeing a famous historical monument in one city, tasting a unique dish in another, or trying a local drink or swimming in the sea in some regions.
On our first trip, we explored Eastern Europe, and on our second journey, we discovered the beauties of Southern Europe. In this adventure, which extended to Austria, Switzerland, the south of France, and the northwest of Italy, we set off from Prague and first went to Munich. Then we headed to Innsbruck, and the time we spent in this city was crowned by staying in one of the most impressive campgrounds we have ever seen. This campground on the Liechtenstein Road near Innsbruck had an amazing view of the Austrian Alps. While setting up our tent, we enjoyed the pleasure of resting in the embrace of nature, with the clean air penetrating our lungs. Of course, there was as much pleasure as there was sometimes an intimidating side to sleeping under the storm and rain that night.
The next day we went to Liechtenstein; in the city of Vaduz, the capital of this tiny country, apart from visiting a famous and touristic street, we didn’t spend much time. Our next stop was Zurich in Switzerland. After passing from Zurich to Basel and visiting there, we spent the night at a campground on the road to Lausanne. In the morning, after visiting Lausanne first, then Geneva, we finally reached Lyon. In this way, we completed Switzerland and entered France.
After the Lyon tour, we were a bit worried about going to Bordeaux. Our plan was to make a six-hour journey from Lyon to Bordeaux, reaching the ocean coast at the western edge of the country. But we set off early in the morning, reached Bordeaux, and it became one of those places we were glad we went to. With our luggage filled with Bordeaux wines, we set off for Toulouse. After visiting Toulouse, we stayed overnight at a campground on the way to Montpellier and entered the city in the morning.
On the same day, after visiting Marseille and enjoying the sea, we visited Toulon, Cannes, Nice, and Monaco. After crossing into Italy, we rested at a campground on the road. The next morning, we visited Genoa first, then Turin, and stayed at a campground near Milan. Visiting Milan and swimming in Lake Como were among our plans. After swimming in Como the next day, we set off again and camped by a lake in the Schwyz region of Switzerland. This place, like Austria, had a postcard-like view. It presented a perfect view in every direction. The sunrise and sunset, I think, deserved a separate ceremony.
Again, setting off early in the morning and watching the sunrise, we drove towards Stuttgart. Our first stops were Tübingen, then Esslingen, and a brief tour of Stuttgart. Then we also visited Nuremberg and returned to Prague, completing our 9-day journey. Before seeing the cities of Tübingen and Nuremberg in Germany, I thought these places didn’t mean much to me. But after visiting these cities, seeing how well nature was preserved and how much people enjoyed the places they lived in amazed and impressed me. I will probably come back to these areas again and again.
Another attraction of Germany is the opportunity to find quality Turkish food. Realizing the richness that Germany offers in this regard made me appreciate it, as the best Turkish meals in Prague can only be eaten at home, with very limited options outside.
On our next trip, we will either tour all of Italy or take a trip through Scandinavia. This plan might sound a bit daunting, but once you hit the road, the rest falls into place. Now, let’s continue by answering the questions one by one.
How do you visit so many places in one day, do you just have a coffee and leave the cities?
We set off no later than 5:30 or 6:00 in the morning. To do this, we inform the place we are staying the night before about our departure time so that we do not have any problems leaving early in the morning; because some campgrounds do not allow you to leave the campsite before 7 or 8 in the morning to avoid vehicle noise. During the day, we visit up to three cities, and since the driving distance between cities is on average 2-3 hours, we can visit one city early in the morning, another one around noon, and the last one towards the evening. On days when we have big cities like Bordeaux, Zurich, and Milan on our list, we prefer to visit only two cities during the day.
In the cities we visit, we explore historical and touristic places and visit must-see points. We might continue our way after a meal or coffee break. Also, since I don’t like visiting museums (I probably have only visited Louvre museum and another one in Barcelona), this saves us time.
We finish each day no later than 8:00 PM, arrive at the campground where we will stay, set up our tent, take a shower, and rest.
How do you choose accommodation places, do you arrange them in advance?
Towards sunset, we write “camping” on Google Maps and choose a few campgrounds on our route. If there is availability and the price is within our budget, we stay there. We never had a problem with accommodation; only, since receptions are closed after eight or nine in the evening, it is beneficial to arrive before that time. Even though we often arrived after these hours, we were able to stay by reaching someone there by phone.
How did you handle showering and cleanliness?
In Europe, there is no possibility for wild camping. That is, you cannot just go and pitch your tent or park your vehicle on the side of the road or in the forest as you wish. Therefore, as I mentioned at the beginning of my article, campgrounds are quite common here. At campgrounds, all facilities such as showers, toilets, washing machines, dishwashing areas, and electricity are available. When you stay in these areas, you can take your shower, and in some places, you can even have dinner at their own restaurant. The toilets and bathrooms of some campgrounds we stayed at were much cleaner and more hygienic than many hotels we stayed in.
Isn’t it hard to drive for such a long time?
Apart from two days, I usually drove a maximum of seven hours a day. Isn’t the concept of a road trip about being on the road and observing the surroundings while driving? The times I drove felt like therapy to me; those who know and enjoy driving will understand what I mean better. Driving with good music or a podcast on the radio, enjoying perfect landscapes, is something incomparable. Therefore, except for the last evening of the trip, we did not drive after dark.
Aren’t the traffic rules and roads different in each country; doesn’t it get difficult?
Traffic rules are almost the same everywhere; there are only minor differences depending on the country and city you are in. There is a big difference between driving in Switzerland and driving in Italy. However, as someone who learned to drive on the streets of Istanbul, none of the other rules will seem difficult; you just need to be careful and trust the rules. Throughout the trip, except for Germany and France, I almost never exceeded the 110 km/h limit; in France, the maximum limit is 130 km/h, and in some parts of Germany, there is no limit. Occasionally, I went up to 140 or 150 km/h, but very rarely.
How can you rest while staying in a tent; is it comfortable?
It’s not comfortable, but it is relaxing. If you are looking for comfort, a road trip, caravan, and tent might not be suitable for you. Everything necessary for resting is available. Our tent is spacious enough for three people, and we have an inflatable mattress for two. With the inflatable mattress and sleeping bag/blanket, you can have a quite comfortable sleep, even if it’s not home comfort. Since you sleep in clean air, you can wake up early in the morning feeling rested and refreshed.
Are the accommodation areas safe?
Some are even safer than homes. In most accommodation areas, entrances and exits are controlled, and gates close after certain hours. There are also places that do not close or have gates. However, everyone in the area either stays in their tent or caravan; everyone sets up a home-like environment there and enjoys it. You become one of them in this environment and can continue your stay comfortably and safely.
Wasn’t it very expensive to travel all these countries by car?
If we had visited all these places in another way, it would have been more expensive, or we wouldn’t have been able to visit them. Since we stayed at campgrounds, it was at least 60% cheaper than staying in a hotel. We were also more careful about food and drink; we didn’t eat at a regular restaurant whenever we wanted, and we budgeted well in this regard. For example, enjoying a McDonald’s on a long road can’t be compared to many things; just saying 🙂 The biggest expenses were fuel and road fees. Since the car didn’t consume much on long roads, we used about seven tanks of fuel. The road tolls in France and Italy can be costly; after driving for two hours on a straight road and paying 20-30 EUR, you understand why you enjoy it so much 🙂
What were the highlights of this trip for you?
- The coffee and croissant joy we had in the mornings in Italy: They are really good with coffee. Watching someone work with a La Marzocco coffee machine was one of the things I enjoyed most after driving. 🙂
- Bordeaux: A very beautiful city, a place to get lost in its streets over and over again. The relaxation of the people, rather than its architecture, gives you a Mediterranean vibe.
- Côte d’Azur: A region in the southeast of France, known for its famous beaches and luxury resort towns in the Mediterranean. Some of these are Nice, Cannes, Saint-Tropez, and Monaco (country). The sea in the region is quite beautiful and free 🙂 ; you can swim at any beach you want.
- Zurich: This city, which I visited before for work, fascinated me this time; I would like to live here one day in the future.
- Tübingen and Nuremberg: From now on, these two cities will be the first ones that come to my mind when I think of Germany.
- The geography, rain, and fog we saw while passing from Austria to Liechtenstein: It was almost the same as the weather I experienced in the village in Hopa when I was very young. I could even hear the jingling sounds of animals behind the fog. While standing in one place and listening to that sound, I watched the animals on the opposite hill in the rain.
We concluded a road trip story in this way, with dozens of memories and hundreds of photos. As we return home, there is a joy of completing an exhausting journey on one hand, and a bittersweet feeling of the vacation ending on the other. Despite everything, vacation is beautiful, traveling is beautiful. Being on the road is therapy.
See you next time…